Türk kilim ve halıları



Türk halıları, ister düğümlü ister düz dokuma olsun, Türkler tarafından üretilmiş bilinen en mükemmel sanat şeklidir. Orta Asyadan Türkiyeye kadar tüm Türkler arasında halı dokuma sanatının yaygınlaşmasının çevresel, sosyal, ekonomik ve dinsel nedenleri vardır. Yüzyıllar boyu Türklerin yaşamış olduğu coğrafi bölgeler ılıman hava ikliminin bulunduğu alanlardı. Gündüz ve gece, yaz ve kış sıcaklık farkları oldukça değişkendi. Türk göçebeler, tarımsal alanlarda ya da kasabalarda kurdukları çadırlarda ya da büyük şehirlerdeki büyük evlerde yaşıyorlardı ve kendilerini soğuk havanın etkilerinden korumak için yerleri bazen de duvar ve girişleri halılarla kaplıyorlardı. Halılar her zaman pamuk ya da yün, nadiren de ipek eklemeleri el yapımı olurdu. Bu halılar soğuğa karşı doğal duvar görevini görmekteydiler. Düz dokuma kilimler ise sıklıkla batteniye, perde ya da koltukların üzerine konulan kaplamalar olarak kullanılırdı.

Türk halıları, tüm dünyadaki ev eşyaları arasında en çok satılanlarıdır. Zengin renkleri, sıcak tonları ve olağanüstü dokuları ile geleneksel motifleri Türk halılarının 13. yüzyıldan bu yana koruduğu mevkide büyük bir paya sahiptir. 13. yüzyılda Anadoluyu dolaşmış olan Marco Polo, bu halıların güzelliği ve sanatsal değeri üzerine yorumlarda bulunmuştur. Bu dönemden kalan ve Selçuk halıları olarak bilinen diğer bir kaç halı, orta Anadoludaki bir çok camide keşfedilmiştir. Selçuk Halıları bugün Konya ve İstanbuldaki müzelerde sergilenmektedir. Marco Polonun 1272 senesinde övmüş olduğu halıların aynısına bakıyor olabileceğimiz düşüncesi oldukça heyecan vericidir.

Türk Kilim ve Halı dokumacılığının Anadoludaki yayılması ve gelişmesi Selçuklu İmparatorluğu dönemine rastlamaktadır. Dokuma sanatı Anadoluya 11. yüzyılın sonları ve 12. yüzyılın başlarına doğru en güçlü dönemini yaşamış olan Selçuklular tarafından tanıtılmıştır. Bir çoğu halen belgelenememiş sayısız halı parçasının yanı sıra, Selçuklu kökenli 18 adet halı ve parçası bulunmaktadır. Bilinen en eski Selçuklu halıları 13. ve 14. yüzyıllardan kalmadır. Bu halıların 8i Selçukluların başkenti olan Konyadaki Alaattin Camisinde 1905 yılında Alman Konsolosluğu üyesi Loytred tarafından bulunmuştur. Bulunan bu halıların 1220 ile 1250 yılalrı arasında Selçuklu bölgesinde dokunmuş olduğu bilinmektedir.

3 büyük eksiksiz kilim, diğer bir takım ufak kilimlerden kalmış 3 büyük parça ve büyük kilimlerden kalmış 2 oldukça küçük parçadan oluşan 8 çarpıcı kilim 1930 yılında Beyşehirdeki Esrefoğlu Camisinde bulunmuştur. Günümüzde, bu kilimler Konyadaki Mevlana Müzesinde ve Londradaki Kier Kolleksiyonunda sergilenmektedir. Üçüncü bir grup halı kalıntısı ise 1935-1936 yıllarında Fostadda ( Eski Kaire) bulunmuştur. Fostadda bulunmuş bu 7 kilimin 14. yüzyılda Anadoluda dokunmuş olduğu belgelenmiştir. Bahsettiğimiz bu 18 kilimin ortak tasarım özelliği Kufic kenarları, 8 uçlu yıldız ve geometrik motifleridir. Orta Asya kökenli Türk kilimleri 14. yüzyıla kadar tüm karakteristik özelliklerini korumuştur. Osmanlıların tüm Anadoluda kontrolü ele geçirmelerinden sonra motiflerin karakteristik özellikleri ve ölçülerinde bir takım değişimler olmaya başlamıştır.

Osmanlı Hükümdarlığı esnasında bir çok Türk kabile beraber yerleşip bir dizi kasaba ve küçük şehir kurmaya karar vermiştir. Hereke şehri Marmara Denizinin kıyısında İstanbulun 60 km kadar doğusunda kurulmuştur. İlk saray halısı atölyesi Herekede tesis edilmiştir ve Osmanlı saraylarını dekore etmek üzere değişik ölçülerde halı dokumacılığına başlanmıştır. Bu istisnai güzellikteki kilimler aynı zamanda barış ve savaş dönemlerinde Avrupa ülkeleriyle ilişkileri pekiştirmek adına kral ve kraliçelere, ordu komutanlarına hediye olarak da yollanmıştır. 14. yüzyıl sonlarına doğru bu kilimler Avrupa evlerine, kiliselerine ve şatolarına girmeye başlamıştır.

14.-16. yüzyıllar süresince Türk kilim tasarımları Holbein, Lotto, Memling ve Van Eyck gibi Avrupalı birçok ünlü sanatçının resimlerinde yer almıştır. 16. yüzyıl başlarında Avrupalı neredeyse her prensin kendine özel bir koleksiyonu vardı. Viyenada insanların kilim almasına ise ancak 1671den sonra izin verilmeye başlanmıştır. Türklerin Viyenayı terketmesinden sonra birçok Türk kilimi çadırlar içinde bırakılmıştır. Bu sayede güzel Türk halıları Avrupa halkı tarafından tanınmıştır. Bir süre sonra ise Avrupalı kral ve kraliçeler şatolarını ve saraylarını ziyarete açmışlardır. Bu da Türk kilimlerine olan ilgiyi arttırmış ve bu sayede kilimlere olan talep de artmıştı.

19. yüzyılda İstanbulun Kumkapı, Topkapı ve Üsküdar gibi bölgelerinde saray halısı atölyeleri açılmaya başlanmıştır. 1891 de ise Sultan Abdülhamit II Herekedeki atölyelerin sayısını ve büyüklüğünü arttırmıştır. Böylece Herekedeki halı dokumacılığı çeşitlilik kazanmıştır. Bu gelişim süresince Orta Asyadan Anadolunun ovalarına ve kıyı şeritlerine kadar Anadolu kilimleri saflığını ve karakteristik özelliklerini korumuştur. Türk saray kilimleri Türk egemenliğideki kaynaklardan esinlenmiş olup Türk standart ve gereksinimlerine göre değişikliklere uğramıştır. Bu süreç içerisinde kilimler Avrupada da hakettikleri yere ulaşmıştır. Hereke, Uşak ve Bergama gibi bölgelerin kilimleri zaman içinde ünlenmiştir. Anadolu kilimlerinin tasarım, renk ve sembolleri inanılmaz bir şekilde zengindir. Bu kilimler günümüzde 750den fazla köyde dokunmaktadır

Diğer Makaleler


Anahtar Kelimeler :
Kaydır